B A Ğ L A N M A
Bağlanma teorisinin kurucusu John Bowlby iken, anne-bebek yakınlaşmasına dair bağlanma stilleri ilk olarak Mary Ainsworth tarafından keşfedilmiştir.
Peki ya yetişkinlikte duygusal ilişkilerimizdeki yakınlık arayışımız, bağlanma stilimiz nasıl keşfedildi?
İşte tamda bu noktada Amir Levine ve Rachel Heller bu kitabı yazdılar.
Öncelikle bağlanma stili nedir?
Bağlanma stili, Mary Ainsworth tarafından ileri sürülen ve anne ile bebek arasındaki etkileşimden kaynaklandığı düşünülen bir kavram aslında. Mary Ainsworth, anne (bakımveren) ile bebek arasındaki bağlanmayı ölçmek adına bir deney ortamı oluşturuyor. Bu deneyin ismi ''Yabancı Ortam Deneyi''
Anne ile bebek bir odaya alınıyor, bebek etraftaki nesneleri incelemeye başlıyor, etrafı keşfediyor ve arada sırada annesinin orada olup olmadığını kontrol etmek adına annesine bakıyor. Bebek odayı keşfederken, anne sessizce odadan ayrılıyor, bu durumda bebeğin verdiği tepkiler işte 3 bağlanma stili ortaya çıkarıyor: 1-Güvenli bağlanan stil 2-Kaygılı bağlanan stil 3- Kaçıngan bağlanan stil.
Güvenli bağlanan bebekler, anne odadan çıktığında ağlıyor, annesini arıyor ama dikkatini yine de dağıtıp, kolayca toparlanabiliyor. Anne odaya tekrar geldiğinde de anneye sarılıp rahatça sakinleşebiliyor.
Kaygılı bağlanan bebekler, anne odadan çıktığında ağlıyor, kapıya gidip anneyi arıyor, dikkatini kolayca dağıtamıyor, anne odaya tekrar döndüğünde ise anneye sarılırken aynı zamanda anneye öfkeli bir şekilde itip kakabiliyor.
Kaçıngan bağlanan bebekler ise, anne odadan çıktığında bu duruma tepkisiz kalıyor, etraftaki nesnelerle ilgilenmeye devam ediyor ve anne odaya geri döndüğünde de tepkisizliğini sürdürüyor.
Anne-bebek arasındaki bu bağlanma stillerinin, yetişkinlikteki duygusal ilişkilerimizdeki versiyonunu bu kitapta görüyoruz.
Duygusal ilişkilerimizde, güvenli insanlar yakınlık konusunda daha rahat, sevecen ve sevgi dolu oluyor. Kaygılı insanlar ise daha fazla yakınlık ihtiyacında oluyor genellikle. Kaçınganlar ise tam tersi, ''yakınlık'' onlar için özgürlüğün kaybedilmesi ile eş tutuluyor ve yakınlığı kendilerinden uzak tutuyorlar.
Bu noktada bağlanma stillerimizi anlamak, insanların herhangi bir romantik durumda davranışlarını anlamanın ve öngörmenin iyi bir yoludur. Hayatımızın ilk yıllarında geliştirdiğimiz bağlanma stillerimiz zamanla değişebilir, fakat yakınlığa ve ilişkilere yaklaşımımız büyük ölçüde aynı kalır. Kendi bağımlılık stilinizin ne olduğunu anlamak adına kitabın içerisinde yer yer anketler bulunuyor.
Buna göre, kaygılı bağlanma stilindeki bireyler, partnerlerine yakın olmayı seven ve büyük bir yakınlık kurabilen kişiler. Karşılarındaki kişiden umdukları düzeyde bir yakınlık göremedikleri zaman ise bu onları oldukça endişelendiriyor. Partnerlerinin en ufak ruh hali değişikliğine ve partnerlerinden gelecek bir davranışa daha fazla duyarlı oluyorlar. Ve bu nedenle partnerlerinin davranışlarını daha fazla kişisel algılama eğilimindeler. Bir tartışma esnasında umdukları gibi bir tepki veya yakınlık görmediklerinde trip atmayı ve sonradan pişman olacağı şeyler söylemeyi seçiyorlar.
Güvenli bağlanma stilindeki bireyler, ilişkileriyle daha az meşgul, onlar sıcaklığın ve samimiyetin tadını çıkarıyor. Partnerlerinin bir problemi olduğunda bunun için çözüm üretmeye istekli, konulara dahil oluyor ve kısacası partnerinin duyusal ipuçlarını okumakta ve bunlara uygun dönütler vermekte başarılılar.
Kaçıngan bağlanan bireyler için, özgürlüklerini sürdürmek oldukça önemli. Bu nedenle yakınlık yerine özgürlüğü tercih ediyorlar. Yakınlık kurmak isteseler dahi, bu onları rahatsız ediyor. Partnerlerini hep bir mesafe içerisinde kendilerine yaklaştırıyorlar. Partnerlerine içlerini yeterince açmıyor ve bu yüzden partnerleri tarafından duygusal olmaktan uzak olmaları yönünde şikayet duyuyorlar. Yakınlık arttığında, partneri küçümsemek, kaçıngan bağlanan bireylerin tipik bir özelliği ve bu özellik duygusal mesafe yaratmak için kullanılıyor.
Bağlanma stillerimiz farklı demiştik, ve bu bağlanma sistemlerinin harekete geçtiği anlar da zaman zaman oluyor.
Mesela kaygılı bağlanma stili olan bireylerin, diğer bireylere kıyasla daha hassas bir bağlanma sistemleri olduğunu söylemek mümkün. Yani, ilişkide bir şeyler ters gittiğinde en ufak bir ipucunda bağlanma sistemleri devreye girer ve partnerleri tarafından ilişkinin güvende olduğuna dair bir ipucu almadan kolay kolay sakinleşmezler. Bağlanma sistemi harekete geçtiğinde, düşündükleri tek bir şey vardır: partnerle yakınlığı yeniden kurmak.
Kaygılı bağlanma stiline sahip insanların yine herhangi bir kriz anında veya bağlanma sistemleri harekete geçtiğinde gösterdikleri bir takım tepkisel davranışlar vardır. Bunlar: partnerle bağlantıyı yeniden kurmak için aşırı girişimler (örn. defalarca aramak, mesaj atmak, telefon beklemek veya karşılaşmayı umduğu yerlerde dolaşmak),partneri yok saymak (çekilmek),çetele tutmak (aramanıza ne kadar sürede döndüğünü hesaplamak ve o aradığında aynısını yapmak),düşmanca davranmak, terk etmekle tehdit etmek, manipülasyonlar ve kıskandırma çabaları.
Bazen bireyler, harekete geçmiş bir bağlanma sistemini ''aşk'' zannedebiliyor. Oysa ki durum bundan farklıdır. Burada örneklendirecek olursak, kaygılı bağlanma stiline sahip biri, kaçıngan bağlanma stilinde biriyle tanışır ve duygusal bir bağ kurmak ister. Kaygılı bağlanma stili, yakınlık ihtiyacı hissederken, partneriyle daha fazla temas kurmak onu rahatlatacakken, kaçıngan tam tersidir, yakınlık kurmak istemez ve tabiri caizse kaygılının bu isteği karşısında kaçar. İşte tam da burada, kaçıngan kaçtıkça, kaygılı onun peşinden gider, çünkü istediği yakınlığı elde edememiştir. Böyle bir döngüde bağlanma sistemi harekete geçmiştir. Kaçıngan kişiden istediği yakınlığı, kendisini rahatlatacak o davranışı görememiştir. Bu nedenle bazı kişiler zannedebilir ki bu harekete geçmiş bağlanma stili ''aşk''. Ama yanıldıkları bir şey vardır ki, işler bağlanma stillerine gelince öyle değildir.
Kaygılı biri iseniz kaçıngan biriyle neden olmamalısınız?
Kaygılı kişi, bahsettiğimiz üzere yakınlık ve sıcaklık ister, fakat kaçıngan bunun aksine fiziksel ve duygusal olarak o mesafeyi korumak ister.
Kaygılı kişi, en ufak bir reddedilme hareketine karşı çok hassastır, kaçıngan kişi ise reddedilme olarak algılanabilecek karışık mesajlar verir.
Kaygılı kişi,ihtiyaçlarını ve isteklerini doğrudan iletmek yerine (etkin iletişim kurmak yerine) tepkisel davranışlar sergiler. Kaçıngan kişi ise, sözlü/sözsüz ipuçlarını okumakta kötüdür.
Kaygılı kişi, güvenceye ve sevildiğini hissetmeye ihtiyaç duyar. Kaçıngan kişi ise, mesafe yaratarak kendi bağlanma sistemini devre dışı bırakarak kaygılı kişiyi küçümseme eğilimdedir.
Kaygılı kişi, ilişkide yerini bilmek ister. Kaçıngan kişi ise işleri bulanık bırakır.
Kaygılı ve kaçıngan kişilerin yakınlık istekleri çakıştığında, ilişkide bir fırtına kopar.
Fakat, kaygılı bağlanan biri, güvenli bağlanan biriyle tanıştığında tam da bunların tersi meydana gelir..
Güvenli bağlanan kişilerin verdiği mesajlar doğru, dürüst ve tutarlıdır. Kendilerini sevgiye layık görür ve yakınlıktan rahatsız olmazlar. Ve bunun sonucunda bağlanma sisteminiz harekete geçmez, daha sakin kalır. Genel kanıya bakıldığında harekete geçmiş bir bağlanma sistemini ''aşk'' veya ''sevgi'' ile bir tuttuğunuzda güvenli biriyle tanıştığınızda bu kişiyi nispeten ''sıkıcı'' bulmanız olasıdır. Çünkü burada bir alarm çalmaz. Sakin bir bağlanma sistemini sıkıcılık ve aldırmazlıkla bağdaştırırsınız.
Kaçıngan bireyler ise, yakınlığı kendilerinden uzak tutmak için bir takım ''devre dışı bırakma stratejileri'' geliştirirler. Bu, yakınlığı uzakta tutmak için yapılan davranış veya düşüncelerdir.
Kaygılı veya kaçıngan bir bağlanma stiline sahipseniz, neden güvenli bağlanma stiline sahip biriyle birlikte olmalısınız?
Güvenli bağlanma stiline sahip kişiler, diğer bağlanma stiline sahip kişilere kıyasla daha yüksek bir ilişki tatminine sahipler. Bu kişiler, ilişkide iyi olmakla kalmıyor, aynı zamanda güvensiz (kaygılı veya kaçıngan) bağlanma stiline sahip partnerleri için de bir güvenli tampon oluşturarak, ilişkide onların da tatmin seviyelerini yükseltebiliyorlar. Ve güvenli bağlanan kişiler, ilişkide partnerlerinin iyi olma halinden de kendilerini sorumlu tutuyorlar. Bu nedenle partnerlerini sakinleştirmeyi ve onlarla ilgilenmeyi biliyorlar. Bunun yanı sıra partnerlerinden gelen kırıcı davranışlara kendi içlerinde mantıklı ve iyimser düşünceler üretebiliyor ve affetmeye daha yatkın oluyorlar.
Peki ya ilişkilerde çatışmalar ile baş etmek için ne yapmalıyız?
Öncelikle isteklerimizi ve ihtiyaçlarımızı ''etkin iletişim'' kurarak dile getirmeliyiz.
Ardından, partnerimizin iyilik halini de göz önünde bulundurarak hareket etmeliyiz.
Ve o anki soruna odaklanmalı,
çatışmaya dahil olmaya istekli olup, o anda o soruna odaklı bir şekilde iletişim kurmaya istekli olmalıyız.
Bir diğer önemli husus, çatışmayı ''genelleme'' tuzağından kaçırmalıyız.
Ve son olarak yine en önemlisi istek ve ihtiyaçları etkin bir şekilde ifade edebilmeliyiz.
Yorumlar
Yorum Gönder