Ana içeriğe atla

SINIRLAR -Dr.Henry Cloud Dr.John Townsend |kitap özeti

 SINIRLAR



Hayatınızı Kontrol Etmek İçin Ne Zaman EVET, Ne Zaman HAYIR Demelisiniz

Dr.Henry Cloud & Dr.John Townsend

Maddi dünyadan manevi dünyaya kadar evimizin, arazimizin etrafındaki çitlerden; zihinsel,fiziksel,manevi ve duygusal sınırlar vardır.
Bizi besleyecek olan iyilikler çitlerimizin içinde, zarar verebilecek olan kötülükler ise çitlerimizin dışında tutulur.
Sınır demek ''Burada benim mülküm başlıyor'' demektir.
Sınırlar, ''bizi'' tanımlar. Bizim nerede bittiğimiz ve bir başkasının nerede başladığını görmemizi sağlayarak bize ''sahip olma hissi'' verir.
Aynı zamanda sınırlar, iyilikleri içeri alacak kadar saydam, kötülükleri ve tehlikeleri uzak tutacak kadar sağlam olmalıdır. 

Sınırlara bazı örnekler:

 Deri:
Derimiz, iyilikleri içeride, kötülükleri dışarıda tutar. 
Derimiz hücrelerimizi korurken, enfeksiyon oluşturabilecek mikropların vücudumuza girmesini engelleyecek sınırları (kapıları) vardır.
Yemek gibi bizi iyi edecek şeyleri içeri alan kapıları, atık madde gibi toksinleri  dışarı atan kapıları vardır.

Kelimeler:
Sınırlar için en önemli kelime ''Hayır'' dır.
Bizi istismarlara, suistimal edebilecek insanlara karşı korur. 
''Hayır, buna dahil olmayacağım.''
Mülkünüzü tanımlayan kelimeler kullandığınızda, insanların sizin ''kenarlarınızı'' görmelerini sağlarsınız.

Gerçekler:
Sınırlarımızı belirlerken 
''Kim olduğumuz hakkında dürüst olmak bize bütünleşme hissi verir.'' (sayfa 38)

Fiziksel Uzaklık:
Bizi suistimal eden, zarar veren insanlardan kendimizi uzaklaştırmamız sınırlarımızı oluşturmamız anlamına gelir. 

Zaman:
Sınır oluşturmada zaman, kendi başımıza kalmamızı, böylelikle daha sağlıklı ilişkiler ve sınırlar geliştireceğimiz anlamına gelir.

Duygusal Mesafe:
Bize olumsuz duygular yaşatan bazı insanlardan duygusal olarak uzaklaşmamız, onlarla aramıza bir mesafe koymamız  ve gözle görülebilir bir değişiklik görene kadar duygusal mesafemizi korumamız gerektiği anlamına gelir.

Peki, Sınır Sorunları nedir?
Sınır sorunlarının başında temel olarak başkasına '' Hayır'' diyememek yatar.
Başkalarına ''hayır'' diyemeyen insanların belli belirsiz sınırları vardır. Başkası ondan bir şey istediğinde kaybolup giderler. Bunun sebebi bazen karşısındakini kırmak istememek, dışlanacağından korkmak, alınacağını veya incineceğini düşünmek olabilir.
Fakat burada önemli bir detay, kendi isteklerimize sahip çıkmak, ne isteyip ne istemediğimizi biliyor olmak, kendimize saygı duymak ile başkalarını kırmak çok farklı şeylerdir.
Başkalarına ''hayır'' diyemeyenlerin bir karşıtı ise ''iyiye hayır diyenler'' dir.
Bu kişiler başkalarından gelecek iyilikleri, yardımları kabul etmezler. 
Bu sorunun kökeninde sınırların yanlış anlaşılması ve sınırların duvarlarla karıştırılması yatar.
''Duvarları'' olan insanlar iyiyi de kötüyü de içeri almazlar.
''Hayır'' diyemeyen insanlar ikiye ayrılır. 
1) Yumuşak Başlılar 2)Denetleyiciler
Yumuşak başlı hayır diyemeyenler, başkalarına hayır dediklerinde suçluluk duygusu hissederler. Bu yüzden başkaları tarafından kontrol edilmeye de oldukça açıktırlar. 
Hayır diyemeyen denetleyiciler ise, sınırları olmadığı gibi, başkalarının üstünde denetleme kurmaya çalışır, karşısındakini manipüle eder, yönlendirir ve sınırlarını çiğnemeye çalışırlar. 
Kendi duygularından çok karşındakinin davranışları üzerine odaklanırlar.

Peki sınırlarımız nasıl geliştirilir?
Sınırlarımızı, önce ebeveynlerimizle ilk kurduğumuz bağlarla öğreniriz.
Bu bağ ne kadar güvenliyse, o kadar sağlam sınırlarımız oluşabilir ve aynı zamanda ne kadar kaygılı/güvensiz ise o kadar sınırlarımızdan suistimal edilmeye açık olabiliriz.
Çocuk için ''bağlanma'' sınırlarını öğrenmede, sınırlarla ilgili çatışmalarda  dayanıklı  temeller atmalarını sağlar.
Çocukluk çağında bakımverenden ayrılma ve bireyselleşme de ''ben'' olma halinin başlangıcı ve sınır oluşturma için oldukça önemlidir.
Çocuğun öğrendiği ilk sözlü sınır ''Hayır'' dır.
Ebeveyn çocuğa ''hayır'' dediği kadar, çocuğun da hayırına direnmemeli, kızmamalı ve saygı duymalıdır. ''hayır'' kelimesinin onun sınır gelişimi için önemli bir adım olduğunun farkında olmalıdır.
Anne-baba çocuğun hayırına saygı duyduğu zaman, çocukta başkalarının hayır yanıtına saygı duymayı öğrenir.
 Sınırların ilk, temel ve en önemli kısmı da aslında budur.
Bir önemli konu ise anne-baba ''hayır'' dediği zaman çocukta sevgiden  mahrum bırakılabileceği düşüncesi oluşturmamalıdır. Çocuğa ''hayır'' ile bu mesajı vermemelidir. Şöyle denilebilir ''Seni koşulsuz seviyorum, ne hissettiğini anlıyorum ama hayır bunu yapmayacağım.''
Bir diğer konu ise, sınırlar hakkında çocuğa seçim sunmak. Bu, çocuğa davranışlarından (seçimlerinden) sorumlu olmayı öğretir.
''Odanı toplarsan, televizyon izleme hakkını kullanabilirsin, toplamazsan bugünkü televizyon hakkını kaybetmiş olursun.''

''Disiplin, davranışların sonuçlarını kullanarak çocuklara kendilerini denetlemeyi öğretme sanatıdır.'' (sayfa 83)

Sınır geliştirmede çocuklukta önemli adımlar atılsa da yetişkinlikte de ''ben kimim? kim değilim? neyi yapabilirim? neyi yapamam?'' sorularının farkına varmak kendimizi tanımamızı ve neler istediğimizin farkına varmamızı sağlar.

Sınırlarla ilgili Yanlış inanışlar
''Sınır belirlersem bencillik etmiş olurum'' 
Burada iki temel ayrım vardır.
Bencillik ve Sınır belirleme (yöneticilik) farklı şeylerdir.
Bencillik, başkalarını sevme sorumluluğunu unutarak, sadece kendi arzularımıza ve isteklerimize saplanıp kalmaktır.
Yöneticilik ise, bir mağaza müdürünün mağazaya göz kulak olması gibi, bizim de kendi ruhumuza göz kulak olmamızdır. Bizlere zararı dokunacak kişilere ''hayır'' dediğimizde kendi ruhumuzu korumuş oluruz.

''Başkalarının sınır koyması beni incitir''
Hayatımızda ''hayır'' cevabını duymaya dayanamadığımız birisi varsa bu noktada hayatımızın kontrolünü o kişinin ellerine bırakmışız demektir. (sayfa 126)
O kişiye çok fazla anlam yüklemiş olabiliriz. Fakat burada yanlış olan bir şey vardır. Kimseyi dünyadaki tüm iyiliklerin kaynağı olarak görmemeliyiz. Bu noktada birden fazla anlamlı ilişkilerimizin olması, gidecek yerimizin olması, birisi bize ''hayır'' dediğinde çok önemlidir.

Bir diğer konu ise , sınır belirleyen insanların belirledikleri sınırlar sonrasında suçluluk duygusu hissetmelerine değinmek istiyorum burada ve kitapta bununla ilgili güzel bir söz ekliyorum.
''Kendi yaşamlarına sahip olanlar, nereye gittikleri konusunda kendi seçimlerini yaptıklarında kendilerini suçlu hissetmez. Diğer insanları dikkate alırlar, ancak başkalarının dilekleri doğrultusunda seçimler yaptıklarında, bu seçimi suçluluk duygusuyla değil, sevgi duygusuyla yaparlar.''

Sınırlarla ilgili yanlış inanışlardan sonra,

Peki, sınırlara direnmek nedir?
Burada, sınırları oluştururken kişinin kendisinden veya çevresinden kaynaklı yaşadığı bir takım zorluklar ele alınıyor.
Ben burada, ''öfke'' konusuna değinmek istiyorum.
Sınırlar oluşturmaya çalışan kişiler, dışarıdaki insanlar tarafından sık sık  öfke tepkisiyle karşılaşabilirler. 
Bu, sınır belirlemeye çalıştığınız insanın asıl sınır sorunu olan kişi olduğunu gösterir aslında. 
Kitapta güzel bir söz geçiyor bununla ilgili 
''Öfke, sadece kişinin içindeki bir duygudur. Odanın öbür köşesine zıplayıp size zarar veremez. Siz izin vermezseniz içinize giremez.''
Yani, siz sınır belirlemeye çalıştığınızda, ''hayır'' dediğiniz insan öfkeleniyorsa, bilin ki sınır sorunu olan kişi odur. Ve burada siz ona bir tepki vermediğinizde güçlü olan siz olacaksınızdır.
Onun ''öfke'' duygusuna bir ''tepki'' verdiğiniz zaman, onun duygusunu sahiplenmiş, kabul etmiş olursunuz ve bu onu size bağlar bu da size zarar verir.
Unutmayın ki eylemsizlik, güçlü olmaktır.
Yine kitapta bununla ilgili güzel bir kısım eklemek istiyorum. 
''Sevgi ve sınırlar, tek açık ve net sınırlardır. Tepki gösterirseniz, sınırlarınızı kaybetmişsiniz demektir. İnsanlar, tepki göstermenizi sağlayabiliyorsa, sınırlarınızı aşmışlar demektir. Tepki vermeyi bırakın. Davranışlarınızın sorumluluğunu üzerinize alın. Kendinizi karşınızdakinin yerine koyun. Dinleyin, ancak suçlayıcı mesajlar gönderen kişinin suçunu üstünüze almayın.''

Sınırlara direnmek ile ilgili bir diğer önemli bulduğum ve altını çizdiğim konu başlığı 
''Affetme ve Uzlaşma''
Bu konu da aslında bir dış dirence karşı koyup koyamama konusudur.
Affetmek ve Uzlaşmak nedir? 
''Her zaman affedici olmalıyız, ama her zaman uzlaşamayız.'' diyor kitapta.
Affetmenin yürekten yapılan bir eylem olduğunu, birinin bize olan borcunu sildiğimizi ve onu suçlamayı bıraktığımızı anlatır. Affetmek için tek bir taraf yeterlidir. Affetmek için karşımdaki kişinin onu affetmemi istemesi gerekmez, bu benim kalbimin iyiliğinden ileri gelen bir şeydir.
Fakat uzlaşma için iki taraf gereklidir. Aralarındaki farkta budur.
Burada affetmeyi  somutlaştırmak adına kendim bir örnek eklemek istiyorum.
Affetmek, birinin bize olan borcunu sildiğimizi ve onu suçlamayı bıraktığımız anlamına gelir dedik. Mesela küçükken size hiç sevgi vermemiş birini ''neden bana sevgi vermedin'' diye yetişkinliğinizde içten içe suçluyor olabilirsiniz. Fakat bir insanı değiştirmek kolay değildir. Ondaki sevgi verme potansiyeli o kadardır. Nasıl sevgi alırsak o şekilde sevgi üretir ve yayarız. Yetişkin hayatımızda onu suçlamak sadece bizi tüketen bir şey olur. Tüm kalbimizle o kişinin bize vermediği ve borçlu olduğu o sevgiyi kabul ederek (onun sevgi verme potansiyelini kabul ederek) suçlamayı bırakırsak, kendimizi özgürleştirmiş oluruz. Şayet, bizi kıran, yıkıcı duygular  yaratan kişiyi affetmiyorsak, onlarla olan yıkıcı ilişkilerimizi hala sürdürüyoruz demektir.

Son olarak,
Sınırlar oluştururken bir takım iç ya da dış direnişler gelecektir, bunlarla yüzleşin, suçluluk duygusunu sahiplenin, sizi denetlemeye çalışan kişileri bağışlayın, zor olacaktır fakat buna değecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sevme Sanatı-Erich Fromm | kitap özeti

SEVME SANATI Erich Fromm Bir Eylem Olarak Sevmek ''Sevgi, sevdiğimiz şeyin büyümesi ve yaşaması için gösterdiğimiz etken (aktif) ilgidir.''  Erich Fromm, kitabında ''sevgi'' nin ne olduğunu, insanların onu nasıl algıladığını, nasıl yaşadıklarını, daha anlamlı yaşayabilmek adına ne gibi pratikler yapılabileceğini tartışıyor. Öncelikle kitabına sevginin bir sanat olup olmadığı tartışmasıyla başlıyor. ''Sevgi'' kavramının bir sanat olduğunun ve bu sanatı icra etmek için de belli bir bilgi ve çaba gereksiniminin olması gerektiği görüşünü savunuyor. İnsanların genellikle sevgi kavramını bir nesne üzerinden yürüttüğüne, sevginin bir yetenek sorunu değil de, sevilir olmak için gösterilen belli başlı davranışlar, dost kazanmak ve başkalarını etkilemek olduğunu anlatıyor. Bunu da şu şekilde açıklıyor: ''İnsanlar sevmenin kolay olduğunu, fakat sevecek -ya da sevilecek- doğru nesneyi bulmanın güç olduğunu düşünür.'' Hatta sevme kavr...

BAĞLANMA-Amir Levine&Rachel Heller|kitap özeti

  B    A      Ğ     L     A    N   M   A Bağlanma teorisinin kurucusu John Bowlby iken, anne-bebek yakınlaşmasına dair bağlanma stilleri ilk olarak Mary Ainsworth tarafından keşfedilmiştir. Peki ya yetişkinlikte duygusal ilişkilerimizdeki yakınlık arayışımız, bağlanma stilimiz nasıl keşfedildi? İşte tamda bu noktada Amir Levine  ve Rachel Heller bu kitabı yazdılar. Öncelikle bağlanma stili nedir? Bağlanma stili, Mary Ainsworth tarafından ileri sürülen ve  anne ile bebek arasındaki etkileşimden kaynaklandığı düşünülen bir kavram aslında. Mary Ainsworth, anne (bakımveren) ile bebek arasındaki bağlanmayı ölçmek adına bir deney ortamı oluşturuyor. Bu deneyin ismi ''Yabancı Ortam Deneyi'' Anne ile bebek bir odaya alınıyor, bebek etraftaki nesneleri incelemeye başlıyor, etrafı keşfediyor ve arada sırada annesinin orada olup olmadığını kontrol etmek adına annesine bakıyor. Bebek odayı keşfederken, anne sessizce oda...

BEŞ SEVGİ DİLİ-Gary Chapman|kitap özeti

  BEŞ SEVGİ DİLİ Yazar, kitaba öncelikle ''evlendikten sonra sevgiye ne olur?'' sorusuyla başlıyor. Evlendikten sonra evliliklerin sürmemesi, iki farklı insanın bir takım konularda ayrı düşmesi, bu fikir ayrılıkları başarıyla atlatanların devam edebildiği, fakat atlatamayanların o ayrılıklarla yollarının ayrıldığı görülmüştür.  Peki acaba neden '' evlendikten sonra sevgi azalır'' diye yaygın görülen bir kanaat vardır? İşte tam da burada ''sevgi dili'' kavramı karşımıza çıkmaktadır. Her birey farklıdır, iki farklı insan aynı evin içine girer ve farklılıklarını kabul ederek birlikte bir yaşam sürdürür. ''Sevgi dili'' denilen kavram ise, sevdiğimiz kişiye bağlılığımızı ve sevgimizi ifade ederken kullandığımız bir dildir.  Birden fazla sevgiyi ifade etme biçimi vardır ve her bireyin ''baskın'' sevgi dili farklıdır. Eğer çiftler birbirinin ''baskın'' sevgi dilini anlamış, öğrenmiş ise, burada i...